Piksel değeri yüksek makineler, az olanlara göre daha iyi fotoğraf çeker diye düşünülür.
Teorik olarak bu değerler ne kadar yüksek olursa çektiğimiz fotoğrafa o kadar çok detay kaydedilebilecektir. Ne var ki yüksek çözünürlüklü bir görüntü ancak büyük boyutlardaki baskılarda avantaj sağlar. Kartpostal ebadındaki bir baskıda, fotoğrafın 20 milyon pikselle ya da iki milyon pikselle çekilmesi fark etmez.
Dijital fotoğraf kavramı çok da uzun sayılamayacak bir süre önce hayatımıza girmesine rağmen, kendine önemli bir yer edindi. Kimyasal fotoğrafın 167 yıllık tarihi ile kıyaslandığında, 1969’daki ilk çalışmaları ya da 1985’teki ilk ticari dijital fotoğraf makinesini düşünürsek, gerçekten de kısa bir geçmişi var dijital fotoğrafın. Doğru düzgün görüntü üretebilen ilk dijital fotoğraf makinelerinin raflarda yer almaya başladığı 1999 yılını baz alanlar için, geçen yedi yıl içinde elde edilen gelişme baş döndürücü sayılır. Görünen o ki; çok kısa bir süre içinde, özellikle amatör kullanımda, kimyasal fotoğrafın yerini bütünüyle alacak. Dijital fotoğrafın bu hızlı yükselişinde yine ‘hız’ faktörü en önemli etken. Çekilen fotoğrafın hemen baskıya hazır hale gelmesi, internet ya da cep telefonu aracılığıyla anında dünyanın bir ucuna gönderilebilmesi, diğer özelliklerinin tümünden daha önemli bir gelişmeydi; ki bu hâlâ da böyle. Diğer avantajları arasında; film ve banyo gerektirmemesi (hem zaman, hem de paradan tasarruf, ayrıca çevre kirliliğini önleme), film tarama işleminin ortadan kalkması (hem zaman, hem de paradan tasarruf), kayıpsız çoğaltma, az kayıpla büyütme, görüntü işleme olanakları sayılabilir. Tabii listeyi daha da uzatmak mümkün…